Kayıtlar

BOYACI MEMET

Resim
Bir adam vardı. Eli her yere yetişirdi ya da bencileyin çoğu öyle zannederdi. Arada bir anneme geldiğine ve "Aba ya! Ödemem var. Biraz destek çık" dediğine de şahit olmuşluğum vardır. Annem de babamdan kalan aylığından bir kenara ayırdıklarını kardeşine uçlanırdı fazla düşünmeden. Öylesi sıcak ve sevecen bir hali vardı ki bu adamın, adeta lakabı gibi bir çok şeyin üzerini örter ve güzelleştirirdi. Gençliğinde çıraklıktan başladığı ve işin organizasyonunu yapmaya kadar gittiği boyacılık mesleğinden ötürü kendisine "Boyacı Memet" lakabı takılmıştı. Yetim büyümüş ve bu dezavantajlı durumun her anını iliklerine kadar yaşamıştı. Bendeniz gibi benzerlerinin halinden dilinden anlaması ve yetimleri on çocuğundan taşan sevgisinden mahrum etmemesi bu yüzden olmalıydı. Aniden vefat haberini aldığımda doktora yapıyordum. Demek en az yirmi yıl geçmiş üzerinden. İçimden büyük bir taş yuvarlandı adeta. Uğur böceğim derdim ona. Çocukken elimize konan uğur böceklerinden fal tutmak s

Beyaz Güvercin

Resim
Prof. Dr. Zekai Özdemir Yine Sonbahar. Ağaçların yapraklarının döküldüğü gibi bende de bu mevsimde annemle ilgili kelimeler dökülmeye başlar. Yapraklar nasıl solar ve kıpkırmızı olur, bende de özlem dolu kelimeler kızarır. İçi yanan her insan için kelimelerin kızarmaması mümkün mü? Kelimeler kaynayan yürekten dışarı çıkanlardır. İçerde kalanlar ise, yanmaya, kızarmaya halen devam ediyor. Yorgun olmadığım ve muhabbetimin zirve yaptığı bu gün eve gittim. Önce yemeğimi ısıtıp yedim ve çay yapıp içmeye karar verdim. Çayı ocağa koyup sallanan sandalyeme oturdum. Elime bir kitap aldım. Kitabı açmamla birlikte önce sayfa, sonra paragraflar, sonra cümleler, sonra kelimeler sonra harfler zangır zangır titremeye başladı. Sallanan sandalyeden dedim, sandalyeden indim. Titreme kitaptan duvarlara duvarlardan tablolara ve eşyalara kadar uzandı. Odam, bina artık titriyor ve sanki benim üzerime üzerime geliyordu. Önce bir ürperme sonra bir titreme ve sonra korku beni kolları arasına aldı ve beni de sa

Bir hikayedir yaşamak...

Resim
Prof. Dr. Zekai Özdemir Saflık Yüreğindeki derin sırları safça açığa vuran kalmadı. Şeytani bir eda ile karşısındaki ele geçirmeye çalışan ruhlar her yeri doldurdu. Birinciler acı çeken saf yürekliler olarak kalırken ikinciler toplumu ele geçiren zekiler olarak üst kata yerleştiler. O günden sonra toplumun zıtlarla dolu eğlenceli serüveni başladı. Bu serüven aslında şehirli bireyin canbazı yalnızlığı ile geleneksel resmiyet içinde taşra sessizliğinde kalan bireyin savaşıydı. Şehirlinin yüzünde her gün bir renk canlanırken taşralının pırıl pırıl yüzü günden güne soluyordu. Şehirliler, şehri paraya çevirdikleri için mi şeytani zekaları var yoksa şeytani zekaları mı şehri paraya çevirdi veya her ikisi birleşti ondan mı oldu? Bu sorular halen çözülemeyen bir gerçek. Taşralıya gelince hüzün çiçekli yüzlerini ne paraya ne de parayı hüzün çiçeğini dönüştürebildiler. Çiçek kuruyunca onlar zaten tabuttun içinde oluyorlar. Her iki grupta "acıklı-gülüş" üzerinde yaşıyorlardı. Acıklı gül

Nokta

Resim
Prof. Dr. Zekai Özdemir İsteklerine boyun eğmiyordu. Onlar geçmişini o ise geleceğini istiyordu. Onlar hayalete döndürdüklerini geri isterken o ruhunun derinliğinde gizlenen özgürlüğünün peşindeydi. O düşüncelerini dile getirememenin acısının bir kez daha yaşamak istemediği için prangaları kırıyordu.  İtaat etmesini başardığı günler onun en sevimli günleriydi. Diğer günler ise vefasızlıkla suçlandığı ve pişmanlıkla cezalandırıldığı günlerdi. O ne iyi ne de kötü günleri itiraf etmediği ve hatta sessizliğe gömüldüğünde onlar yeraltından yecüc ve mecüclerle konuşuyorlardı. Akademik namusuna halel yeterince gelmiş ve o nedenle kırık haysiyeti daha fazla kırılmasın diye onlardan kaçmıştı.  İç cıvıltıları acı kokuyordu. Acıları ise yalnızlık... Gençliğinin ümit kokan gülleri lekelendikçe yalnızlaşıyor, yalnızlaştıkça acıları içinde cıvıldaşıyordu. En seçkin en yüce ruhlar bile bu acıya dayanamazdı. Bir de bu iğrenç kokunun çevreye zarar verdiği konuşulmuyor muydu, o daha çok içini acıtıyordu

Koridor

Resim
  Prof. Dr. Zekai Özdemir Üniversite, fikri hırsızlıklarını gizlemeyi dahi beceremeyen geri zekalıların toplandığı kurum.Üniversite fikrin akıl hocası olmaktan çıkıp zikir hocası olmaya yüz çevirdiği bir süreçten geçtiği için, yankesicileri görmek imkansızlaştı.  Herkes burada acılar içinde mutlu, ağlarken bile tebessümlüdür. Ünlü hırsızların yüzlerini görünce insan, buradakileri daha iyi tanıyor. Mutluluğun insanı ağlatacağını kim düşünebilir ki? Suçsuz, hem de idam edilecek kadar hırsız olmasına rağmen. Uyurken bile rüyalarının uyanıkken bile hayallerinin çalındığını söyleyenlerin olduğunu bildiğim için üniversite Hakkı'nda böyle yazıyorum. Duvarlarındaki çatlaklık merdivenlerinde ki kirlilik onun acılarının dışa vurmuş halidir. İnim inim inlerde acısını gizler, üniversite. Rektör, dekan, bölüm Başkan'ları ve öğretim üyeleri kendilerinde hile ile karışık korkunç bürokratik karakterleri, vücutlarıyla bütünleşmiştir. Ayrıca buna ek olarak yüz, baş ve gözlerindeki şeytani ışık y

Yeşil Yol

Resim
Prof. Dr. Zekai Özdemir Dün gece bir rüya gördü. Uzun bir su şeridi kenarında yemyeşil yapraklı ağaçlar ve kendisi oturmuş bir ağacın gölgesine aşık olduğu kadını düşünüyor. Su yeşili yol, içini ısıtırken yamaçtaki dağlarda kadının resmini görüyordu. Arada bir kayıp olsa da kadının resmi  o yinede gözünü kırpmadan dağlara, tepelere, zirvelere bakıyordu. Biliyordu ne dağa ne tepeye ne de zirveye çıkacak takati kalmamıştı. Buna rağmen ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Irmağın üzerinden nasıl geçti rüyasında hatırlamıyordu ama geçtiğinden de emindi. Dağın eteğine geldiğinde ince ve yılan gibi kıvrım kıvrım kıvrılan bir patika yol gördü. Yolun yolcusu oldu ve tırmanmaya başladı. Zıtlıklarla dolu bir sürü gölgeler geçiyordu aklından ama o yine de korkmadan aşağıya bakmadan patikayı tırmanıyordu. Bir süre sonra ayaklarının çıplak olduğunu anladı ve yere oturdu ki, birde ne görsün ayakları kanıyordu. Şimdi hem yürüyecek zirveye çıkacak hem de kanayan yaralarını iyileştirecek zirvede bir merhe

Aforizmalar

Resim
Prof. Dr. Zekai Özdemir Yatağımı topladım. Perdeleri pencereleri açtım. Bir duş alıp, kütüphanemden kel alaka bir kitap çektim. İşte önsözünde ki dikkatimi çeken bir cümle; “Kendini yontmayı unutma” der Zeus. Zeus da benim bu günlerde tespit ettiğimi tespit etmiş. Ey evinde kalan insan, kendi kabuğunu kendin soyabilirsin, kendi özgürlüğünü kendin dışarı çıkartabilirsin. İnsan biraz da kendi emeğidir. Kendi kendini yapan insan tıpkı bir heykeltıraş değil mi?  Bütün bu felsefi hayallerimden sıyrılıp, gerçeğe dönerek, bahar çiçeklerini özlediğim bu günlerde bütün annelerin yarinki anneler gününü kutlamak istedim; kutlu olsun. Yazıya Belki öğlenden sonra devam ederim belki de etmem. Şimdi evimin içinde müzik dinleyerek yürüyüş yapmak istiyordum. Fakat  Sonra aklıma burjuva kapitalistleri için iradesiz hayallerimi yazmak geldi. peki de, Marksistler içinde nasıl bir iradesiz hayali tahayyül ediyorum acaba? İşte bu sorunun cevabı beni spordan etti.  Marksist iradesiz hayalime göre