Koridor
Prof. Dr. Zekai Özdemir
Üniversite, fikri hırsızlıklarını gizlemeyi dahi beceremeyen geri zekalıların toplandığı kurum.Üniversite fikrin akıl hocası olmaktan çıkıp zikir hocası olmaya yüz çevirdiği bir süreçten geçtiği için, yankesicileri görmek imkansızlaştı. Herkes burada acılar içinde mutlu, ağlarken bile tebessümlüdür. Ünlü hırsızların yüzlerini görünce insan, buradakileri daha iyi tanıyor. Mutluluğun insanı ağlatacağını kim düşünebilir ki? Suçsuz, hem de idam edilecek kadar hırsız olmasına rağmen. Uyurken bile rüyalarının uyanıkken bile hayallerinin çalındığını söyleyenlerin olduğunu bildiğim için üniversite Hakkı'nda böyle yazıyorum. Duvarlarındaki çatlaklık merdivenlerinde ki kirlilik onun acılarının dışa vurmuş halidir. İnim inim inlerde acısını gizler, üniversite.
Rektör, dekan, bölüm Başkan'ları ve öğretim üyeleri kendilerinde hile ile karışık korkunç bürokratik karakterleri, vücutlarıyla bütünleşmiştir. Ayrıca buna ek olarak yüz, baş ve gözlerindeki şeytani ışık yine birbirleriyle öyle bir ahenk içerine girmiştir ki, insan kendini sanki cehennemi aydınlatan ateşin içerisine düşmüş gibi his eder. Kurumun bu meşhur, bu ünlü akademik bürokratları kendilerinin birer kürek mahkumu olduklarını bilmeden, akademik özgürlük sevdasındadırlar. Hatta bu hayalleri onlara ayrı bir kudret verdiğini de düşünmüyor değillerdir. Bütün bu halet-i ruhiyeye "başarı alınlarına yazılı olanların köleleşmesi" demek yanlış olmasa gerekir.
Her bir akademik ünvanı yükseliş sananlar, bir gün bunların birer ölüm darbesi olduğunu anlarlar ama iş işten çoktan geçmiştir. Bu nedenle biz üniversiteye genç, zengin ve ünvan sahiplerinin doldurduğu "ölü canlar meydanı" adını verdik.
Kendilerini fikrin yüceliğinde sananlar, tavan arasında oynayan fare olduklarını bilmezler. Duyguları ise köhne bir çukurun köşesinde yılanlarla cilveleşir. Toplumun önüne geçeceğini sananlar arkasından bile gidemeyecek kadar korkaktırlar.
Asistanlar, asistanlar. Fakülteyi bitirip fakültede kalmak isteyenler, tıpkı yapraklar gibi yeşil yapraklar gibi taze fikirlerin, düşüncelerin -büyüsüne kapılanlar. Ateşli meraklarıyla tertemiz hayalleriyle akademisyenlerin önünde saygı duyanlar. Okuduğu kitapların manevi faydalarıyla ay sonunda cüzdanına giren paranın maddi hazzı arasında kelepçeyi takınca, nereye düştüm diyenler. Küstah dehaların küçük hesaplarında fikrin mizanını düşüncenin bilançosunu çıkaramadıklarını görünce süküt-u hayale düşenler. Felakete düştüğünü uzun yıllar sonra anlayacak olanlar. Giyotini olmayan cellatların yanında bir ömrü pare pare geçirenler. Sevgilerin en güvenilmezliği burada öğrenenler.
Halbuki genç, mutluluğu arayandır. Zavallı genç asistanlar, burada ne mutluluğu ne güveni ne de ilmi bulursunuz. Bakınız, Peyami'ye, bakınız Topçu'ya, bakınız Cemil Meriç' e bakınız Dürcane'ye doktorası (TOPÇU hariç) olmayan alimlerdir. Fakülte koridorlarının dışında, alim, bilge arayın, odalar köhne, odalar boş, asla aradığınızı buralarda bulamazsınız.
Üniversiteyle ilgili bu güzel hülyalar, hoş kokulu bir akşam üstü gecenin karanlığında kayıp oldu ve kitap raflarını süsleyen tepelerin başında ay ışığı bir daha doğmadı.
Yeni fikirlerin düşüncelerin odalardan odaya el sallayarak selamlanması gerekirken, Üniversite koridorlarında artık kurbağa nakaratına benzer nakaratlar yankılanıyordu.
Balzac bir romanında "hızla yükselen sonradan görmeleri, yukarı doğru hızla tırmanan maymuna benzetir. Yükselirken ki aç gözlülüğüne herkes hayran hayran bakar en tepeye çıkınca maymunun neresi görünürse, hızla yükseleninde orası görünür" der.
Bir davası olmak gücün ürünüdür. işte sadece üniversiteler değil tüm ülke bunu kayıp etti.
Bu kadar acı, hem yüreği hem beyni aşındırmaz mı? Ruhun güçten düştüğü süreçte hayaller, ümitler kalır mı?
Fikrin yoksulluğu ile düşüncenin sefaleti kol kola geziyor koridorlarda. Üniversitede her akademisyenin son yılları hastalığa yakalanmış ve hastaneye düşmüş hasta gibi geçer. Yok olmadı bu cümle, son yıllar üniversite kapısında devrilmek üzere duran asırlık yangın kulesine benziyor hocalar.
Yorumlar
Yorum Gönder