Güz Yağmurları



Güz mevsimin insan doğasına getirdiği farklı bir hüzün vardır. Bir kısmı, çocukluk yıllarında insanın bilinçaltında biriktirdiği masum hatıralara ilişkin olan bu hüzün iklimi, gençlikte daha fazla heyecan ve ideal içerirken yaşlılığa yöneldiğimiz evrede gittikçe kesinlik kazanmaya başlar. Hayatın üçüncü ve son aşamasında bulunmanın, üçüncü geçiş döneminin keskinleşmesine katkısı çok fazla olsa gerektir.

Toplumlar ve devletler, her ne kadar dinamik bir karaktere sahip oldukları için farkında olamasalar da bu üç evreyi bilfiil yaşarlar; yani doğar, olgunlaşır ve tükenme çizgisine doğru çaresiz adımlarla ilerlerler. Birkaç bin yıllık tarihe sahip olmakla övünen uluslar da bu kaderi yaşar. Zaten kocaman mazi mezarlıklarına sahip olmayan bir ulus mu vardır yeryüzünde? Farklı bir varoluş aşamasında bulunmalarına rağmen, maziyi çok köklü olarak düşünmeleri de güz yağmurlarının getirmiş olduğu hüzne benzer bir ironiyi bizzat yaşamalarındandır.

Tarihteki Türkler veya başka ulusların geleneklerinden, örfünden ve inançlarından geriye ne kalmıştır ki? Koskoca bir hüzün ve nostaljik /hamasi duygulardan başka gösterecek bir şey bulamayız zannımca. Hamaseti öne çıkaran şey, çoğunlukla kendilerini anlamlı biçimde yeniden var edememe veya tarihten silinip gitme riski ile karşı karşıya kalmaya karşı bir tür önlem alma çabası olsa gerektir.

Varlıktan başka bir evreye geçme ihtimali, güz yağmurlarının insan duyguları üzerindeki etkisine çok benzer. Yokluğa veya başka bir şekilde yeniden var olmaya karşı ürperme duygusu güz yağmurlarının ardından ölüm kışının kapıyı çalacak olmasına dair insan bilincinde çanların çalmaya başlaması ile doğrudan bağlantılı olabilir. Şarkıda geçen "Güz gülleri gibiyim. Hiç bahar yaşamadım. " serzenişi bu ürküntü haline çok iyi atıfta bulunur.

Güz yağmuru, penceremizin camından pıt pıt vururken aslında hüzünlü bir şeyleri haber vermek için gelmiş gibidir. Hayattaki pişmanlıklarımızı, tercihlerimizdeki isabetsizlikleri, iyi değerlendirmediğimiz fırsatları, içten bir "seni seviyorum" bile diyemeden yitirdiğimiz dostlukların haberini verir gibidir adeta.

Hayat yolunun kıvrımlarının nereye gittiğini bilemediğimiz gibi güzün gökten süzülen damlaların da gönlün hangi köşesine düştüğünü bilemeyiz.

Belki yağmurla birlikte ortada çokça beliriveren salyangozları toplayıp satarak evine birkaç kuruş götürme telaşında olan bir çocuğun, ağaçlardan dökülerek bahçelerin zeminini kaplayan ve kurumaya çalışırken yağmura yakalanıp küf kokusu yaymaya başlamış yapraklarına basarken çıkardığı sestir yağmurun yağarken etrafa yaydığı şıpırtı. Belki de aynı çocuğun bilinmez bir hayat yolculuğuna çıkarken kurduğu masum hayallerdir. Ya da bütün bu düzensizlik, öngörülemezlik ve belirsizlikler ağında düzenlilik ve sonsuzluk arayışıdır güz yağmurunun bugün sabah üzerimde yağarken belli belirsiz duygularla içimde hissettirdikleri...

18/10/2020, Çayyolu

Mehmet Dikkaya

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tuba Ağacı

boyacı memet

Yeşil Yol